9 Şubat 2010 Salı

BURSA

Marmara Bölgesi’nde yer alan Bursa, kuzeyde Marmara Denizi, Yalova ve Kocaeli, kuzeydoğuda Sakarya, doğuda Bilecik, güneydoğuda Kütahya, güneybatı ve batıda Balıkesir illeri ile çevrilidir. Bursa’nın kapladığı alan doğal bakımdan çeşitlilikler gösterir. Marmara kıyıları oldukça düz olup, Gemlik Körfezi en önemli girintisini oluşturur. yer yer plato niteliğini taşıyan, doğu batı doğrultusunda uzanan dağlarla bunların arasındaki dağlarla arasındaki geniş çöküntü alanlarından oluşur. Kuzeydeki Samanlı Dağları İznik Gölü çöküntüsü ile kesintiye uğrar. Bölgenin güneyinde ise, Mudanya Dağları, İznik Gölü’nün güneyindeki Katırlı (Aydın) dağları bulunmaktadır. Güneyde bu dağlar Bursa Ovasına doğru alçalır. Ovanın bitiminde yükselen Uludağ-Domaniç kitlesi ise buradaki en büyük engebelerdir. Uludağ 2.543 m. yüksekliği ile ilin en yüksek noktasıdır. Bursa’nın batı kesiminde, Marmara kıyısında ise yüksekliği 1.000 m.ye ulaşmayan tepeler vardır. Bu bölgenin güneyinde Bursa Ovasının devamı olan ve batıda Balıkesir’e doğru devam eden geniş bir çöküntü alanı dikkati çekmektedir. Bu çöküntü alanı içerisinde Ulubat Gölü ile Karacabey Ovası bulunmaktadır. İlçe topraklarında Türkiye’nin 5. büyük gölü olan İznik ile kuzeybatısındaki Ulubat Gölleri bulunmaktadır. Uludağ’ın doruğunda Karagöller ismi ile bilinen üç küçük göl daha vardır.

İlin en önemli akarsuyu Susurluk Çayı’nın bir kolu olan Nilüfer Çayı’dır. Uludağ’ın güney yamaçlarından doğan ve bir çok dere ile beslenen Nilüfer Çayı Bursa ve Karacabey Ovalarını sulamaktadır. Bunun yanı sıra Mustafakemalpaşa Çayı, Mustafakemalpaşa Ovasını sular ve Ulubat Gölüne dökülür. Göksu Uludağ’dan kaynaklanarak Yenişehir Ovasını sular, sonra da Sakarya Nehri’ne karışır.

Bursa’nın il sınırları içerisinde verimli ovaları bulunmaktadır. Bursa Ovası bunların en önemlisi olup, Uludağ’ın kuzeybatı eteklerinde yer alır. Ayrıca Mustafakemalpaşa, Karacabey, Orhangazi, Yenişehir, İnegöl ve İznik Ovaları da ilin önemli ovalarıdır. Toplam yüzölçümü 10.891 km2 olup, nüfusu 2.125.140’tır.

İlin ekonomisi sanayi, tarım, hayvancılık ve turizme dayalıdır. Bursa’da sanayi dokumacılığa dayalıdır. 1960’lardan sonra otomotiv, gıda ve metal eşya sanayiinde gelişmiştir. Bursa il merkezinde yoğunlaşan sanayii kuruluşları, yan sanayi kolları olarak ilçelere de yayılmıştır. Tarım-sanayi ilişkisinin en gelişmiş olduğu illerden Bursa’da, yünlü, ipekli Uludağve pamuklu dokuma, konserve, meyve suyu, salça, yağ ve diğer gıda sanayii ildeki tarım ürünlerine dayalıdır. Tarım alanlarında her türlü tahıl yetiştirilmekle beraber, ağırlık sanayi bitkileri, meyve ve sebze üretimine yöneliktir. Başta buğday olmak üzere, tütün, şeker pancarı, ay çiçeği, patates, soğan, baklagiller, yaş sebze ve meyve en çok yetiştirilen ürünlerdir. Zeytin, üzüm, şeftali, çilek, kestane, domates, biber ve enginar üretimi de onları tamamlamaktadır. Tarımsal üretimin yanı sıra hayvancılık da ilin ekonomisinde önem taşımaktadır. Büyük ve küçükbaş hayvancılık yaygındır.Özellikle merinos ve kıvırcık türü koyunlar ile sığır yetiştirilmesi ön plandadır. Başlangıcı Osmanlı dönemine kadar inen ve Türkiye’nin en büyük devlet harası olan Karacabey harası hayvan ırklarının ıslahı ve daha verimli ırklar yetiştirilmesi yönünden ayrı bir önem taşımaktadır. İlde kurulan bir çok modern tavuk çiftliklerinde et ve yumurta verimi yüksek tavuklar yetiştirilmektedir. Uludağ yöresinde arıcılık, Marmara kıyılarında ve göllerinde balıkçılık yapılır. Bugün eski önemini yitirmekle beraber, ipekböcekçiliği bir zamanlar Bursa ekonomisinin ana kaynağını oluşturmaktaydı. Nitekim XVII.yüzyıla ait kaynaklarda halkın büyük bölümünün kozacılık ve ipek dokumacılığı yaptığı yazılıdır. Günümüzde Bursa ve çevresinde dut fidanı, ipek böceği tohumu ve koza üreten özel işletmeler bulunmaktadır.

Ulu CamiBursa orman yönünden de oldukça zengindir. Karaçam, kızılçam, sarıçam, göknar, ardıç, kayın, meşe, gürgen, kestane ve çınar ağaçları bulunmaktadır. Bu yüzden de Bursa’da ve özellikle İnegöl ilçesinde mobilyacılık çok gelişmiştir.

Lawrence Smith isimli bir Amerikalo jeolog Bursa’da kromu bulmuştur.Günümüzde kromun yanı sıra volfram, linyit ve bor maden yatakları Bursa’da bulunmakta olup, işletilmektedir. Az miktarda da magnezit, kurşunlu çinko, amyant ve mermer de üretilmektedir.

Bursa’nın ekonomik etkinliklerinin başında turizm gelmektedir. Zengin tarihinin ortaya koyduğu eserlerin yanı sıra Romalılardan bu yana kullanılan şifalı suları ve kaplıcaları ile de ün yapmıştır. Ayrıca Türkiye’nin belli başlı kayak merkezi de Uludağ’da bulunmaktadır.

Tarih öncesine ait Bursa’daki ilk yerleşim, yörede yapılan kazılar sonucunda aydınlığa kavuşmuştur. Bursa yöresinde yapılan yüzey araştırmaları Kalkolitik devirlerde (MÖ.5500-3500) yıllarında yörede yerleşildiğini ortaya koymuştur. Prof.Dr.Kılıç Kökten, yöredeki yüzey çalışmalarını daha sonra İznik Gölü’nün kuzeyindeki höyüklere yöneltmiştir. Prof.Dr.Şevket Aziz Kansu da İznik Gölü çevresinde yaptığı araştırmalarda Prehistorik yerleşim alanları ile karşılaşmıştır. Bütün bu araştırmalar Bursa yöresinin Kalkolitik Dönemde (MÖ.5500-3500) ve onu izleyen Erken Tunç Çağında (MÖ.3000-2000) yörede yerleşildiğini ve bu yörede maden işletildiğini ortaya koymuştur.

İznik AyasofyasıBazı antik kaynaklara göre; kentin kurucusu I.Prusias’dır (M.Ö.232-192). Kartaca Kralı Hannibal, Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşı kaybedince, birlikleriyle beraber I.Prusias’a sığınmıştır. Burada zafer kazanan bir komutan gibi karşılanıp, saygı görmüş ve buna karşılık olarak Hannibal, emrindeki askerlerle bir kent kurarak, Prusias’ın adını verip Ona armağan etmiştir. İlkçağ Prousa’sının bulunduğu alanda, çok az İlkçağ kalıntılarına, mimari parçalara rastlanmıştır. Bunlar arasında en önemlileri, bugün Tophane semtinde, Okçu Baba Türbesi bitişiğindeki İlkçağa tarihlenen sur parçaları ile aynı yerde, caddenin karşı yanındaki Ortaçağ surlarının yapımında kullanıldığı görülen mimari parçalardır.

Bursa yöresi MÖ.1200-700 yıllarında Balkanlardan gelen kavimlerin yerleşmesine de sahne olmuştur. Bursa İl merkezinde özellikle Muradiye semtinde bulunan Frig ve Hitit kalıntıları, yeterince açıklık getirmemekle beraber, onların da bu bölgede yaşamış olduklarını göstermektedir. MÖ.700 yıllarında İskit saldırılarından kaçan Bithynialılar da İzmit Körfezi’nden başlayarak Sakarya ile Bursa arasındaki alana yerleşmişlerdir. Bu durumda Bursa Bithynialıların önemli bir kenti konumuna gelmiştir. MÖ.600’de Bursa yöresi Lydialıların eline geçmiş, daha sonra Persler burada egemenlik kurmuşlardır. Daskyleion’daki (Karacabey) Pers satrabının yönetimine bütün bölge girmiştir. MÖ.88’de Mithridates (Pontus Kralı) Bursa yöresini ele geçirmiş ve Bithynia Krallığını da kontrolü altına almıştır. MÖ.75 ve 74’te Bithynia kralı IV. Nikomedes burasını vasiyet yoluyla Romalılara bırakmıştır.

Yeşil MedreseRoma İmparatoru Traianus (MS.98-117) zamanında Bursa büyük bir gelişim göstermiştir. Bu dönemde Bursa kaplıcalarının özelliği fark edilmiş ve kent Gaius Plinius zamanında sur dışına kadar yayılmıştır. O dönemde yapılan kaplıca hamamları, saray, kütüphane, gymnasium ve agora ile Bursa yeni bir görünüm kazanmıştır. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Bursa, Doğu Roma’nın beş eyaletinden biri olmuştur. Bu dönemlerde Bursa, kuzeyden gelen Gotların, Hunların ve güneyden gelen Arapların akınlarına uğramış ve çok zor günler geçirmiştir. Bizans İmparatoru Iustinianus zamanında kent yeni baştan imar edilmiş, İmparatoriçe Thedora 525’te beraberindeki 4000 kişi ile Bursa’ya gelerek buradaki kaplıcalardan yararlanmıştır. İmparator Constantinius VII. (919-944) kenti bir kez daha onarmış, kiliseler, manastırlar ve yeni hamamlar eklemiştir.

Yeşil TürbeMalazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Selçuklu Sultanı Kutulmuşoğlu Süleyman Şah, önce İznik’i ele geçirmiş (1008) ve Bizans’a karşı büyük bir üstünlük sağlamıştır. Ancak, Haçlıların da yardımıyla Bizanslılar Bursa yöresini yeniden ele geçirmişlerdir. Bursa birkaç kez Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. Osmanlı Devletinin kurulmasını ve güçlenmesini izleyen yıllarda Osmanlılar buraya yoğun akınlar yapmışlar, sonunda Orhan Gazi 1326’das Bursa’yı ele geçirmiştir. Orhan Gazi’nin ölümünden sonra 1360’ta Sultan I.Nurat Hüdavendigâr Bursa’da imar çalışmalarına girmiş, Çekirge semtinde kendi ismini taşıyan yapı topluluğunu yaptırmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde ise şehir, yeni yapılan eserlerle daha da genişlemiştir. Ancak Yıldırım Beyazıt’ın 1402’de Ankara Savaşı’nda yenilmesinden sonra Timur Bursa’ya girmiş ve şehri tahrip etmiştir. Yıldırım Beyazıt’ın ölümünden sonra on yıl süren kardeş kavgası sonunda Çelebi Sultan Mehmet Bursa’da yıkılan yapıları yenilemiş ve yeni yapılarla da şehri imar etmiştir. Bundan sonra Osmanlı’nın başkenti olan Bursa, İstanbul’un fethine kadar Osmanlının siyasi ve kültürel bir merkezi olmuştur.

Cumalı KızıkBursa 1841 yılında eyalet merkezi olmuştur. 1855 depremi Bursa’ya büyük zarar vermiştir. 1859 yılında sancak merkezi, 1867 yılında Hüdavendigâr eyalet merkezi olan Bursa, 1923 yılında da il olmuştur.

Kurtuluş Savaşı öncesi 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar Bursa’yı işgal etmişler, 30 Ağustos Zaferinden sonra da 10-11 Eylül 1922’de şehirden çekilmişlerdir. Cumhuriyetin ilanından sonra Bursa il konumunu korumuştur.

Tarihi geçmişi oldukça eskiye inen Bursa’da o dönemlerden günümüze ulaşabilen yapılar yok denecek kadar azdır. Antik çağ yapıları Bursa’nın çeşitli tarihlerde uğradığı akınlarda yıkılmış, Osmanlı yapılanmasında da onların taşlarından yararlanılmıştır. Kentin ilk kurulduğu Hisar Mahallesi’nde az da olsa antik çağın mimari kalıntılarına ve küçük buluntularına rastlanılmaktadır. Bunlar arasında Bithynialılar zamanında yapıldığı sanılan, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanıldığı sanılan ve onarım geçiren surların bazı bölümleri günümüze ulaşmıştır. Osmanlı döneminde yapılan I.Beyazıt’ın işa ettirdiği Ulu Cami, Osman Gazi’nin oğlu Alaeddin Bey’in yaptırdığı Alaeddin Camisi, Orhan Camisi, Timurtaş Paşa Camisi, Emir Sultan Camisi, Altıparmak Camisi, Hacı İskender Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hoca Alizade Camisi, Molla Fenari Camisi, Şehabeddin Paşa Camisi, Şahadet Camisi, Selçuk Hatun Mescidi, Yeşil Külliye, Muradiye Külliyesi, Hüdavendigâr Külliyesi, Yıldırım Külliyesi kentin belli başlı camileridir. Ayrıca Osman Bey’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar olan Osmanlı padişahlarının türbeleri de burada bulunmaktadır. Gülçiçek Hatun Türbesi, Devlet hatun Türbesi, Nalıncılar Hamamı, Şengül hamamı, Mahkeme Hamamı, Umurbey Hamamı, Atpazarı Hamamı, Emir Hanı, Kapan Hanı, Çukur Han, Geyve Hanı, İpek Hanı, Tuzpazarı Hanı, Koza Hanı, Fidan Hanı, Pirinç Hanı, Büyük Kapalı Çarşı, Yıldırım Beyazıt Bedesteni günümüze gelebilen diğer Osmanlı eserleridir. Bursa kaplıcalarının en ünlüleri olan Eski Kaplıca, Çekirge Hamamı, Kükürtlü Kaplıca, Yeni Kaplıca, Kaynarca hamamı ve Karamustafapaşa Kaplıcası da onları tamamlamaktadır.

Gezgin Gözüyle Bursa

Turizm potansiyeli açısından İstanbul'dan sonra en önemli merkezlerden olan Bursa, tarihi eserlerinin zenginliği ile gözleri kamaştırmaktadır.

Bursa ve İznik erken Hıristiyanlık ve Osmanlı döneminin eşsiz eserleri ile süslüdür.

Türkiye'nin kış turizmi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi Bursa'ya 40 dakika uzaklıktadır ve kış turizminin bütün olanaklarına sahiptir.

Marmara Denizi kıyıları uzun yıllardan beri bütün Türkiye'nin tercih ettiği tatil yöreleridir.

Uludağ Milli Parkı günübirlik turizm, kampçılık ve trekking için ideal bir ortamdır.

Uludağ etekleri özel araçları ve cip safari ile geziye çıkanlara sihirli güzelliklerini sunar. Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa ilçelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağaraları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır.

Bursa kaplıcaları Roma Dönemi'nden beri kullanılan sağlık merkezleridir.

Emir Sultan Camii ve Türbesi ursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Mihrabı XVII. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Emir Sultan Buhara'da doğmuştur. Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir.Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1429'da vebadan vefat etmiştir. Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır. Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlıdır. Doğudaki kapıdan girilmektedir. Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır.

Bursa içinde Çekirge semti bir kaplıcalar merkezidir. Bursa ilçelerinin çoğunda da kaplıcalar yılın her döneminde büyük rağbet görür.

İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için ideal alanlardır.

Bursa'yı tanımak için kent içinde en az iki gün konaklamak gerekir. Tabiat güzelliklerini tanımak tamamen arzuya bağlıdır. İlk ve Orta çağın en önemli merkezlerinden biri olan İznik'e bir gün ayırmak gerekir.

Bursa bütün zenginliklerini keşfe çıkan Türkiye ve Dün ya insanlarını ünlü konukseverliği ile ağırlamaktan gurur duyan insanların yönettiği her zevke hitabeden konaklama tesislerine sahiptir.

Emir Sultan Camii ve Türbesi: Bursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Mihrabı XVII. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Emir Sultan Buhara'da doğmuştur.

Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir.Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1429'da vebadan vefat etmiştir. Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır. Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlıdır. Doğudaki kapıdan girilmektedir. Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır.

YEŞİL TÜRBE: Türbe'ye Yeşile bakan çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir. Portal 1855 depreminde büyük hasar görmüş 1864'de horasanla sıvanarak bugünkü görünümüne sokulmuştur. Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar, türbenin kitabesi ve 13 dilimli yarım kubbe, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir. Rumiler, palmetler ve rozet motifleri ile oya gibi işlenen kapının kanatları günümüzde tüm çarpıcılığı ile ortadadır. Bir sanat şaheseri olan kapıyı Tebrizli Ahmed oğlu Ali yapmıştır. Sekizgen bedeni, sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunla örtülü büyük bir kubbe örtmektedir. Türbenin içine geçildiğinde iç mekân sanki çini cennetine girildiği hissini verir. Duvarlar 2,94m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen türkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli süsleme sanatının bir şaheseridir. Yivli süs sütunları, üç sıra mukarnası, rumi palmetleri, kıvrık dal motif leri, kalın yazı dizileri ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabını andırmaktadır. Sekizgen platformun ortasında Çelebi Sultan Mehmet'in kendisine has vakarı ile duran tamamen çini dekorasyona sahip sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Güneyinde oğulları Mustafa ve Mahmud'a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusufa aittir.

Platformun arkasındakiler, kuzeyden itibaren Çelebi Mehmet'in kızı Selçuk Hatun'un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun (Safiye)'un beyaz zemine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'un sandukalarıdır. 328 metrekarelik alana oturan türbenin oktogonal prizma gövdesi, zeminden aşağıda da devam ederek mezar dairesini oluşturur. Beşik tonozla kaplı mezar dairesi örme duvarlarla beş ayrı bölüme ayrılmıştır.

KOZA HANI: Ulucami ile Orhan Cami arasındaki geniş sahadadır. 1492 yılında II. Bayezıd İstanbul'daki cami ve medresesine gelir temin etmek için yaptırmıştır. Hanın mimari Abdül-ula bin Pulad Şah'dır. İki katlıdır. Üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere 95 odası vardır. Kuzeydeki taç kapı büyük taştan kabartma süslerle yapılmış olup muhteşem görünüşe sahiptir. Üst katta güneye açılan bir kapısı, avludan ilave kapılara açılan geniş kapı ve buradan da Orhan Cami tarafına açılan bir kapısı vardır. Hanın iç kısmındaki geniş avlunun merkezinde mescid yer almaktadır. Mescid sekiz cephelidir, köşelerdeki ve ortadaki bir ayak üzerine oturmaktadır. Alt kısmı şadırvan şeklindedir. Günümüzde ünlü Bursa ipekçiliğinin merkezi durumundadır.

ULU CAMİİ: Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir. Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır. Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen

kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür. Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir. 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır. Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır. Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır. Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır. Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır. Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır. Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır. Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur. Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır. Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.

BURSA KALESİ: Brithynialılar zamanında yapılmaya başlanan kale daha sonra ihtiyaç duyuldukça Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunca çeşitli onarımlara tabi tutulmuştur. Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir. Bunlar hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır. Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. 1326 yılında Bizanslılardan alınan Bursa'nın surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır. Bunların arasında yer alan Hisar Kapı 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır. Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştir Yıldız Kahve'den güneye uzanan surlarda yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir. Kahvenin önünde Kaplıca Kapı yer almaktadır. Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır. Zindan Kapı yanındaki köşeli burç Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1418 yılında yaptırılmıştır. Zindan Kapıdan Üftade'ye kadar nisbeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı'na oradan da Üftade yanındaki Yer Kapı'ya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında birbirine paralel uzanan surların kesme taşlı bölümleri yerlerinden sökülmüş olduğundan şimdi sadece moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur. Diğer sur kalıntılarında ise bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır.

OSMANGAZİ TÜRBESİ: Bursa kuşatmasının devam ettiği sırada Osman Gazi oğlu Orhan Bey'e şehir içindeki kubbeli yapıyı göstererek "Oğul; ben öldüğüm vakit beni Bursa'da şol gümüşlü kubbenin altına koyasın" demiştir. Günümüz Tophane Parkı'nın girişinde solda kalan bu kubbeli yapı Mesihilerin şapeline aitti. Bursa fethedildikten sonra, şapel mescide çevrildi ve Osman Gazi buraya defnedildi. Saint Elias(Elia-İlyas) Manastırı'nın bölümüne ait olan şapelin içi 8,3 m. genişliğindeki duvarlara bitişik çift sütüncuklarla ayrılmış, yarım yuvarlak nişli, sekizgen plana sahipti. XI. yüzyılda yapıldığı bilinen bu şapel'in şekli, Roma İmparatorluk devrinden itibaren uygulamaya başlanan örneklerle büyük benzerlik göstermektedir. Şapel'in narteks kısmının olduğu yere gömülen mezarlar, günümüzde açıkta kalmıştır. 1855 depreminde yıkılan türbe 1863'te Sultan Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak yapılmıştır. Türbe kubbe ile örtülü sekizgen plana sahiptir. Türbe'ye kuzeydeki ahşap antreden geçilerek girilir. Ortada sedef kakmalı muhteşem ahşap sanduka Osman Gazi'ye (1258-1326) aittir. Solunda oğlu Alaaddin Bey, bunun yanında Hüdavendigâr oğlu Savcı Bey sağında, Aspurça Hatun'un oğlu ibrahim Bey ile adları bilinmeyen on iki sanduka vardır. Türbe'de Konya Sultanı Alaaddin tarafından Osman Bey'e gönderilen çok büyük bir davul ve tesbih sergilendiğinden, halk arasında Davullu (Davud) manastırı denmesine neden olmuştur. Bunlar bir yangın sırasında yanarak kül olmuştur. Türbe, konak salonları dekorasyonu şeklinde bezenmiş, pencerelere kumaş perdeler takılmıştır. Fransız mimari

stilinde yapılan bu kısımda ufak bir mihrap görülmektedir. Pencere parmaklıkları dökme demirdendir.

ORHANGAZİ TÜRBESİ: Tophane parkının girişinde sağdadır. Bursa'nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olan Saint Elias manastırı XI. yüzyılda yaptırılmıştır. Kilise bir orta nef ile iki yan neften oluşmaktadır. Ortada gri mermerden dört sütunun taşıdığı kubbe vardır. İçi gri mermer levhalarla kaplanmıştır. Apsis kısmında gri mermerden sütunların ayırdığı üç pencere vardır. Bu kısmın önünde dört basamak bulunmaktaydı. Giriş kısmında altı adet yeşil somaki mermer sütun yükselmekteydi. Zemin bugün de izleri görülen mozaik döşemeye alternatif olarak porfir, diğer renklerde küçük mozaiklerden meydana gelmiş tezyinat, yuvarlak antraklar ve düz mermer levhalardan oluşmaktadır. Orhan Gazi'nin defnedildiği bu bina 1801 kasım ayında büyük bir yangında hasar görür ve onarılır. 1855 yılındaki deprem

de ise önemli kısmı yıkılır. 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eskisine sadık kalınarak yaptırılır. Türbe kare planlıdır. Her cephesinde üçer pencere vardır.

Güney cephesindeki orta pencere kapı şekline çevrilmiştir. Daha önce giriş kapısının önünde bir sundurma vardı. Orta kısmında dört sütunla ayrılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, üstüne kubbe oturtulmuştur. Yan kısımlar beşik tonozla örtülüdür. İç duvarlar beyaz kireç badanadır. Pencere üstlerinde alınlık şeklinde sade süslemeler görülmektedir. Ortadaki sanduka Orhan Gazi'ye aittir. Etrafı dökme pirinç parmaklıklıdır. Kuzeyinde Cem Sultan'ın oğlu Abdullah, sağında Şehzade Korkud, hanımı Nilüfer Hatun, oğlu Kasım, kızı Fatma ve Yıldırım Bayezıd'in oğlu Musa Çelebi ile isimleri tespit edilemeyen on dört sanduka vardır.

ULUDAĞ: Bursa'nın 32 kilometre güneyinde, karayolu ile Bursa'ya 40, havaalanına 60 dakikadır. Antik dönemde Olympos Misios adıyla tanınan Uludağ, Troya Savaşı'nı tanrıların izlediği yer olarak ta mitolojideki yerini almıştır. 2543 metreye ulaşan doruğu ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır. Olağanüstü tabii yapısı, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Türkiye'nin en önemli Kış Sporları ve kış turizmi merkezidir. Kayak tesislerinin yeterliliği ile konaklama imkanları Uludağın vazgeçilmez bir tatil yöresi olmasını sağlamaktadır. Yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik alanı olarak yararlanılması Uludağ'ı her mevsim çekici kılmaktadır. Uludağ 20 Aralık - 20 Mart tarihleri arasında 120 gün/yıl süreli kayak mevsimine sahiptir. M

erkezde 5 telesiyej, 7 teleski ve 1 adet teleferik vardır. Ulaşım Bursa’dan Uludağ Milli Parkı giriş kapısına (Karabelen) 22 km.lik asfalt yol ile ulaşılabilmektedir.

Buradan oteller yöresi ve kayak merkezine 10 Km.lik asfalt + parke yolla ulaşılmaktadır. Ayrıca Bursa’dan 20 dakikalık bir teleferik yolculuğu ile Uludağ Milli Parkı Sarılan kamp ve kullanım alanına ulaşılabilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder