9 Şubat 2010 Salı

Bursa tabiat varlıkları

Uluabat Gölü (Mustafakemalpaşa)

Apolyont veya Ulubat Gölü olarak da bilinen göl, Mustafakemalpaşa ilçesi dışında Karacabey ve Nilüfer ilçelerinin sınırları içerisinde de yer almakta olup, yaklaşık 5.700 hektar alana sahiptir. Mustafakemalpaşa Çayı’ndan beslenmekte olup ayrıca Uluabat Deresi ile Susurluk Nehrine karışır. Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulaşan küçük dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir. Göle giren su miktarı mevsimlere ve yıllara göre büyük değişiklik göstermektedir. Gölün fazla suları gölün batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı'na ve bu çay vasıtasıyla da Marmara Denizi'ne boşalmaktadır.

Uluabat Gölü, Marmara Denizi’nin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli Yenişehir-Bursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur. Aynı çöküntü alanındaki Kuş Gölü’nden alçak bir eşikle ayrılmaktadır. Deniz seviyesinden 8-9 m. Yükseklikte bulunan gölün, kuzeyinde fazla yüksek olmayan ve yumuşak bir eğimle alçalan Neojende oluşmuş tepeler, güneyinde ise Paleozolojik zamana ait dik yamaçlı dağlık alanlar bulunmaktadır.

Gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km., genişliği ise 12 km. kadardır. Göl alanı yıllara ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Göl alanı için bugüne kadar verilmiş en yüksek değer 24.000 hektar, en düşük değer 13.500 hektardır. Gölün güney-batı kıyıları 1993 yılında yapılan seddelerle çevrilmiş ve gölün bu kesimi tarıma açılarak geçmişte olduğu gibi geniş alanlara yayılması engellenmiştir.

Gölün ortalama derinliği 2.5 metredir. Büyük bir bölümü oldukça sığ olup, bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre arasında değişmektedir. En derin yeri Halilbey Adası’ndaki 10 m.ye yaklaşan çukurluktur. Gölün kuzey kıyıları diğer kesimlere göre daha giritili çıkıntılıdır. Kuzeyde kalker yapılı Eskikaraağaç ve Gölyazı yarımadaları bulunmaktadır. Yine göl içerisinde yapılarında kalkerlerin egemen olduğu 7 adet ada bulunmaktadır. Bu adaların en büyüğü Halilbey Adası’dır.

Göl suyu kolloidal kil içerdiği için devamlı bulanıktır. Göldeki fitoplanktonların baskın durumuna göre göl suyuna bazen yeşilimsi-sarı, bazen de grimsi-sarı renkler hakim olmaktadır. Göl suyunun bulanık olmasından dolayı ışık geçirgenliği çok azdır. İlkbaharda göle giren süspanse maddelerin artışına bağlı olarak ışık geçirgenliği 22 cm.ye kadar düşebilmektedir.

Uluabat Gölü, ekolojik yönden bol gıdalı bir göldür. Uygun iklim koşullarının yanısıra geniş sazlık alanların varlığı, açık su yüzeyleri ve besin maddesi bakımından da çok zengin bir yapıya sahip olması, değişik türden yüz binlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlamaktadır. Uluabat Gölü plankton ve dip canlıları bakımından ülkemizin en zengin göllerinden biridir. Gölde, 21 değişik balık türünün varlığı bu zenginliğin en önemli göstergelerindendir.

Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun da en önemli sulak alanlarından biridir. Uluabat Gölü, dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden küçük karabatağın ülkemizdeki en önemli üreme alanıdır. Türkiye'deki toplam kuluçka populasyonu 1500 çift olarak tahmin edilen türün, 300 çifti alanda kuluçkaya yatmaktadır. Gölde üreme dönemi dışında da önemli sayıda küçük karabatak barınmaktadır. 1995 yılı Ocak ayında türün 1.75 bireyi alanda kaydedilmiştir. Uluabat Gölü yine dünya çapında yok olma tehlikesi ile altında olan tepeli pelikanın da önemli beslenme ve kışlama alanlarından biri olup, Ekim 1994’de gölde 136 bireylik populasyonu kaydedilmiştir. Gölde, kuluçkaya yatan diğer önemli türler; Alaca balıkçıl, kaşıkçı,küçük ak balıkçıl, ve çeltikçi, küçük balaban, gece balıkçılı, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kız kuşu , bıyıklı sumru, kara sumru gölde kuluçkaya yatan diğer kuş türleridir.

İznik Gölü (İznik)

Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara Bölümü’nde, en büyük, Türkiye’nin ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü, tektonik bir tatlı su gölüdür. Marmara Bölgesi’nin doğu-batı doğrultusunda peş peşe dizilmiş çukur sistemlerinden Pamukova-İznik-Gemlik Körfezi çöküntü alanı sırasının orta kesimindeki tektonik kökenli bir çukurun dolması ile oluşan göl, elips şeklindedir. Kuzeyinde Samanlı Dağları, güneyinde Avdan Dağı vardır. 298 km2’lik yüzölçümü ile Marmara Bölgesi’nin en büyük gölüdür. Uzunluğu doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 32 km., en geniş yeri 11.5 km.dir. Derin göllerden olan İznik Gölü’nün büyük kesiminde derinlik 30 m.yi aşmaktadır.

Gölün güney kıyısının açığında kıyıya paralel olarak 13 km. boyunca uzanan bir çukur bulunmaktadır. Yaklaşık 60 m. derinliğindeki bu çukurun en derin yeri 65 m.yi bulur. Gölün su yüzeyi ise deniz seviyesinden 85 m. daha yüksektedir.

İznik Gölü’nün su toplama alanı 1.246 km2’dir. Göle su taşıyan akarsuların en önemlileri kuzeydoğudaki Karadere ile güneybatı kesimine akan Kocadere adı ile bilinen Sölöz Deresi’dir. Göl bunlardan başka dipdeki karstik kaynaklar ve yağmur suları ile de beslenmektedir. Karsak Suyu gölün fazla sularını Gemlik Körfezi’ne boşaltır. Karsak Suyu aslında doğrudan İznik Gölü’nden çıkmayıp, gölün güneybatısında bulunan birkaç metre yükseklikteki çakıl ve kum setinden sızan sularla oluşur.

İznik Gölü 1990 yılında Sit Alanı ilan edilmiştir.Göl bütünüyle tarım alanları ve zeytinliklerle çevrilidir. Tarım alanları için gölden su alınmaktadır. 1963’te gölün batısındaki seddenin yapımı sonucunda 416 ha sulak alan kurutulmuştur. Su tutma amacıyla da yapılan bu sedde, gölü kısmen bir rezervuara dönüştürmüştür.

Gölde sık sazlıkların arasında karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile önem kazanmıştır. Nedeni tam bilinmemekle birlikte, İznik Gölü kış aylarında önemli sayıda su kuşu barındırmamaktadır. Yine de, İç Anadolu gölleri donduğunda kuşlar için önemli bir sığınak oluşturduğu söylenebilir

Antik Çağda Ascania Limne olarak anılan İznik Gölü, Homeros'un ünlü İlyada'sında da yer alır. 1648 yılında İznik’e gelen Evliya Çelebi ise Seyahatnamesi’nde buradan; “Burası beşinci iklimin yaşandığı yerdir.Suyu ve havası çok güzeldir.Bu gölün çevresinde 45 tane köy vardır ki, bunlar bağlı bahçeli, camili, hamamlı, küçük birer çarşılı mamur köylerdir. Bu gölün suyunda civar ahali çamaşır yıkar. Hiç sabun sürmedikleri halde yine de bembeyaz olur. Bu gölde 70 çeşit balık bulunur” diye söz etmiştir.

Gölün batısında,Türkiye'nin en geniş ve en güzel piknik alanları bulunmaktadır.Bir tarafı çamlık diğer yanı tertemiz gölü, Türkiye'nin her yerinden binlerce insanı çeker kendisine. Günü birlik dinlenme alanları dışında çadır turizmine de açıktır. Burada her tür sosyal tesisler bulunur. Gölün bu bölgesi, 1950'li yıllara kadar bataklık idi.Yapılan çalışmalar ile suyun taşması engellenmiş ve bataklık kurutulmuştur.

Gölde, Karabatak, Tepeli Kutan, Küçük Balaban, Gece Balıkçılı Alaca Balıkçıl, Çeltikçi, Erguvan Balıkçıl, Angıt, Macar Ördeği, Yılan Kartalı ve Martı türü kuşlar bulunmaktadır. Gölde Yayın, Aynalı Sazan ,Tatlı Su Yılanı, İlik Balığı, Tatlı Su Levreği, Gümüş Balığı, Ördek, Kızıl Kanat yetişmektedir. Gölde yosun ve bitki türleri de zengindir. Dipte pamuk veya üstüpü şeklinde açık yeşil renk bir yosun türü yaygındır. Bu yosun suyun çalkalanmasını ve göl suyunun oksijeninin azalmasını önler.Balıkların beslenmesini sağlar. Sulama ve avcılık yanında çamaşır ve bulaşık yıkamada,duş almakta,yemek ve çay yapımın da,suyun sodalı oluşu nedeniyle vücuttaki yara bere, sivilcelerin tedavisinde, içilerek mide hazımsızlığının giderilmesinde kullanılmaktadır. Genelde tarım yapılan göl çevresinde az yükseklikli kayalar ve tepeler bulunmaktadır.


Uludağ (Merkez)

Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara Bölümü’nde bulunan Uludağ, İlkçağda Olympos ya da Msya’daki Olympos anlamına gelen Olympos Mysia adı ile anılmıştır. Osmanlı döneminde Keşiş Dağı olarak anılmakta idi. 1925’te adı Uludağ olarak değiştirilmiştir.

Bursa Ovası’nın güneyinde yükselen Uludağ, Ege Bölgesi sınırlarında da yer almaktadır. Güneydoğudaki Domaniç Dağları üzerinden İçbatı Anadolu’da kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan dağ dizilerine bağlanmaktadır. Yüzey şekilleri bakımından İçbatı Anadolu Bölümü’nün doğal bir parçası olmasına karşılık, Bursa’nın simgesi olmasından ötürü I.Türk Coğrafya Kongresi’nin kararı ile Bursa Ovası ve Bursa’dan ayrılmayarak Marmara Bölgesi’nin sınırları içerisinde bırakılmıştır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 40 km. olan Uludağ’ın Bursa Ovası ile Nilüfer Çayı’nın yukarı çığırı arasındaki genişliği 20 km.dir. Marmara ve Ege bölgelerinin en yüksek kütlesi olan Uludağ’ın yüksekliği Karatepe’de 2.543 m.ye ulaşır. Doruğunun batısındaki Sığınaktepe ise 2.493 m.dir.

Uludağ, Hersiniyen dağoluşumu sırasında ortaya çıkmış bir kütledir. Ancak bu yaşlı kütle Neojen Bölümdeki (y. 26-2,5 milyon yıl önce) karaoluşumu (epirojenez) sırasında bugünkü yüksekliğine erişmiş ve gençleşmiştir. Uludağ’ın çekirdek kesimi büyük bir granodiyorit batolitinden oluşur. Bu kütle yer yer yüzeye çıkarsa da dağın büyük kseimi şist, mermer ve gynas gibi başkalaşım kayaçlarından oluşan bir manto ile örtülüdür. Doruk kesiminde mermerler, kuzey kesimde ise daha çok şistler yer alır. Uludağ’daki aşınım düzlükleri, yüksek yaylalar ve doruk düzlüğü olmak üzere iki belirgin alan oluşturur. Yüksekliği 2.000 m. ye yakın olan farklı yükseltilerdeki dalgalı düzlükler Sobran yaylası, Kadıyayla, Kirazlıyayla ve Sarıalan ismi ile anılmaktadır.

Uludağ’da Pleyistosen Bölüme (y.2,5 milyon-10 bin yıl önce) ait buzul izleri de oldukça geniş yer tutar. Buzul artığı yüzey şekillerinden başlıcaları, yaylalar düzlüğüyle doruk düzlüğü arasında görülen 200-300 m.lik sarp dikliğin yüzeyinde oluşmuş olan buzyalakları (sirk) ve bu buzyalaklarından aşağı doğru sarkan buzultaş (moren) yığınlarıdır. Sığınaktepe’nin kuzeyinde yüksekliği 2.200 m olan iki buzyalağı, doruk kesiminin ortasında ise üç buzyalağı yer alır. Karatepe’nin kuzey yamacındaki buzyalağı gölleri batıdan doğuya doğru, sırasıyla Aynalıgöl, Karagöl ve Kilimligöl’dür. Bu buzyalağı göllerinin yanındaki su birikintisi ise Buzlugöl olarak anılır.

Eşsiz doğal güzellikleri bulunan Uludağ, kurulan bir ulusal parkla koruma altına alınmıştır.


Uludağ Milli Parkı

Marmara Blgesi’nin Güney Maramara Bölümü’nde, doğal değerlerin korunması amacıyla oluşturulmuş olan Uludağ Milli Parkı, Bursa’nın Merkez ilçe sınırları içerisindeki Uludağ’da 11.338 hektarlık alan 20 Eylül 1961’de ulusal park olarak ayrılmıştır.

Bursa’nın güneydoğusunda 2.500 m.yi aşan Uludağ dik yamaçlar, sarp kayalıklar, derin vadiler, yüksek yaylalar, akarsular, çağlayanlar ve buzyalağı gölleri ile jeomorfolojik açıdan dikkat çekicidir. Ayrıca orman örtüsü ve yabanıl hayvan varlığı açısından da oldukça zengindir. Doruk kesimine kadar yükselen ormanlar meşe, kayın, köknar ve kara çamlardan oluçmaktadır. Yüksek kesimleri her yıl Aralık’tan Mayıs’a kadar karla kaplı olan Uludağ, kayak yapmaya uygun eğimli alanları ile kış sporlarına son derece uygundur. Uludağ Milli Parkı’nın yazları yalnızca birkaç gün görülen Apollon kelebeğiyle, bir akbaba türü olan Karakuşun yaşam alanları arasında bulunması parkı bilimsel anlamda da çekici kılmaktadır.

Eskiden Bursa ve çevresinde yaşayanların mesire yeri olan Uludağ’daki ulusal park alanı, İstanbul’a yakınlığı nedeniyle günümüzde önemli bir iç turizm merkezi konumundadır. Özellikle oteller yöresi kışın yoğun bir turizm etkinliği yaşamaktadır. Ulusal park alanı içerisinde Sarıalan, Çobankaya ve Kirazlıyayla gibi orman içi dinlenme yerleri bulunmaktadır. Eşsiz doğal güzelliklere sahip olan Uludağ Milli Parkı’nın başlıca manzara seyir noktaları Sarıalan, Bakacak, Çobankaya, Fatintepe ve Cennetkaya Tepesi’dir.

Uludağ Milli Parkı sadece kış turizmine değil, yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine de olanak sağlamaktadır. Kayak alanı 1.750-2.543 m. yükseklik arasındadır.


Cumalıkızık

Bursa’nın 12 km. uzağında, Uludağ’ın yamaçlarına yaslanmış birbirinden güzel köyler bulunmakta olup, bunlardan birisi de Cumalıkızık Köyü’dür. 15 hektarlık bir alan kurulan ve yaklaşık 270 dolayında evin yüzde 60’ında oturulan Cumalıkızık, 1987 yılında Bursa’nın Büyükşehir Belediyesi statüsüne kavuşması ile Yıldırım Belediyesi sınırları içine alınmıştır.

Osmanlıların Bursa'da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180'i halen kullanılan, bazılarında ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 ev ile Osmanlı dönemi sivil mimarisini günümüze taşımaktadır.

Orhan Gazi Bursa’yı ele geçirmeden önce Uludağ’ın eteklerinde çeşitli yerleşim alanları kurmuştur. Bunlardan bazıları; Bayındırkızık, Derekızık, hamamlıkızık, Fethiyekızık, Değirmenlikızık ve Cumalıkızık’tır. Uludağ'ın kuzeyindeki dik etekler ile vadilerin arasında sıkışıp kalan yöre köylerine bu konumlarından dolayı “kızık'” adı verilmiştir. Köylerin birbirlerinden ayrılması için de dereye yakın olanına Derekızık, Fidye verene Fidyekızık ve Kızık köylerinden topluca gidilerek cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık adları verilmiştir. Köylülerin anlatımı ile birbirlerine bir sigara içimi uzaklıkta olan bu köylerden Bayındırkızık’ı Uludağ’dan gelen bir sel alıp götürmüş, diğer dördü savaşlar sırasında ortadan kalkmış günümüze yalnızca Cumalıkızık gelebilmiştir.

Uludağ’ın yamacında, kestane, çınar ve kiraz ağaçlarının gölgelediği, tarihi dokusundan hiçbir şey kaybetmeyen Cumalıkızık Köyü’nün ilginç bir öyküsü vardır.

Osmanlı’nın kuruluş yıllarında bir grup atlı Söğüt’e doğru yola çıkmış, dolu dizgin gitmişler ve yolları Ertuğrul Gazi’nin huzurunda son bulmuş.

“Beyim, biz Oğuzların Bozok kolunun Kızık boyunun yiğitleriyiz. Kendimize Osmanlı ilinde yerleşmek üzere bir yer ararız. Senin Türklerin en yüce beyi olduğunu biliriz. Senden kendimiz için bir yurt yeri dilemekteyiz”.

Bunun üzerine Ertuğrul Gazi:

“Yiğitler, aramızda hiç ayrıcalık olduğu düşünülür mü? Uludağ’ın eteklerinde hemen kendinize yurt edinin. Buraları insandan hiçbir şeyi esirgemez, verimlidir, bereketlidir, sizleri de aç bırakmayacaktır. Şimdi sizin boyun yedi yiğidine, Kayıların en güzel yedi kızını gelin vereceğim. Her yiğit kendisine bir oba kursun, hep birlikte orada mutlu yaşayın” demiş.

Böylece günümüzden 700 yıl önce Uludağ’ın yamaçlarında, Kızık boyunun yedi yiğidi kendilerine yedi ayrı Kızık köyü kurmuşlar.

Bursa yakınlarında kurulan Osmanlı Beyliği kuruluşundan kısa zaman sonra bölgeye hakim olmayı başarmış, 1326 yılında Bursa'yı, 1331 yılında İznik'i fethederek yörede varlığını kesin olarak kabul ettirmiş ve Osmanlı halkının bu topraklara yerleşerek kentler ve köyler oluşturması sağlanmıştır. Cumalıkızık vakıf köyü olarak kurulmuştur ve bu özelliğini yerleşim dokusu konut mimarisi, yaşam biçimine yansıtmıştır.

Osmanlıların Bursa’yı ele geçirdikleri zaman ilk Cuma Namazını Cumalıkızık’ta kıldıkları söylenmektedir. XIX.yüzyılın köy mimarisinden hiçbir şey kaybetmeyen köyün tamamı sit alanı içerisine alınmıştır. Cumalıkızk’taki evler görünüşte yapıldıkları orijinal hallerinden farklı değildirler. Ancak son yıllarda çıkan bir yangın bunlardan ünü yakıp kül etmiştir. Köyün tamamı sit alanı olduğundan, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası uyarınca olduğu gibi korunmaları gerekmektedir. Bu yasa uyarınca köylüler harap olan evlerine parasızlıktan herhangi bir onarım yapamıyor.

Köyün sokakları dar ve taştandır. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini oluşturan ve içlerinde hala yaşamların sürdürülebildiği evlerin bulunduğu Cumalıkızık, bugün tarihsel kimliği ile yaşatılmaya çalışılıyor.

Bursa’ya 12 km. uzaklıkta bulunan Cumalıkızık Köyü yaşayanları kendi çabaları ile burada bir köy-müze oluşturmuşlar. Etnoğrafya Müze ve Sanat Evi köye gelen ziyaretçilerin ilgisini çekmekte olup, bu küçük müzede; Cumalıkızık Köyü’nün tarihi yaşadığı gibi, ayrıca müzeciliğimizin ihmal edilen köy müzelerinin tipik bir örneğidir.


Ayvaini Mağarası (Mustafakemalpaşa)

İlçenin yaklaşık 30 km. kuzeybatısında Doğanalan Köyü yakınlarından başlayan mağara 5,5 km. sonra Bursa, Ayvaköy civarında sonlanmaktadır. Her iki yönden girişi bulunan mağarada sarkıtlar, dikitler ve travertenler vardır. İçinden geçen Karadonlu Deresi mağara boyunca 60' dan fazla irili ufaklı gölet oluşturmuştur.


Oylat Mağarası (İnegöl)

Bursa, İnegöl ilçesi Hilmiye Köyü’nde yer alan Oylat Mağarası, Bursa-Ankara kara yolundan Oylat Kaplıcasına ayrılan yoldan yaklaşık 17 km. içeridedir.

Toplam uzunluğu 665 m. olan mağara iki ana bölümden oluşur. Dar galerilerden oluşan birinci bölüm girişten çöküntü sonuna kadar olan kısımdır. İçeride dev kazanları ve damla taş havuzları bulunur. İkinci bölüm büyük bir çöküntü salonudur. İri blok ve dev damlataş şekillerinden sarkıtlar, dikitler ve sütunlar oluşmaktadır.

Mağara önünde sıcaklık 29ºC, nem yüzde 47, girişte sıcaklık 19ºC, nem yüzde 55, dar galeride 17ºC, nem yüzde 78, çöküntü salonlarında 14ºC, yüzde 90 nem oranlarına sahiptir.


Saitabat Şelalesi

Derekızık Köyü’ne 3 km, Cumalıkızık Köyü’ne 9 km. uzaklıkta bulunan Seyidabâd Şelalesi, bir kanyondan dökülmektedir. Köylülerin Güvercinlik olarak da isimlendirilen Seyidabâd Şelalesi, Uludağ’dan toplanan suların aşağıya akması ile oluşur.

Çevresinde et mangal lokantaları ve büfelerin yer aldığı Seyidabâd Şelalesi’nin çevresi aynı zamanda bir mesire ve dinlenme alanı olarak kullanılmaktadır.

Suçtu Şelalesi (Mustafakemalpaşa)

Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km. uzaklıkta, Çataltepe mevkiinde, Muradiye Sarnıç Köyü yakınlarında, Karadere üzerinde yer alan Suuçtu Şelalesi; bir fay hattının çökmesi ile oluşmuştur. 38 metreden dökülen su, yazın suyunun azalmasına rağmen kış aylarında doldurduğu göleti ile güzel bir manzara oluşturmaktadır.
Suçtu Şelalesi, etrafını saran kayın ağaçları arasında, serin ve temiz havası ile gezi, piknik ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır.

Aras Şelalesi
Aras Deresi ve Aras Şelalesi Uludağ’ın kar sularını taşıyan ve tam kayalıkların içinden 15 metre yükseklikten düşer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder